Merhaba sevimli Müzik Eleştiri okurları. Bugün sizlerle muhtemelen daha önce duymadığınız bir eserin incelemesini yapacağız. Eser incelemesi ile birlikte insan ruhunda ve haliyle müziklerde oluşan bir hastalıktan da bahsetmeye çalışacağım.
Büşra Kayıkçı'yı bir arkadaşımın tavsiyesi ile dinlemeye başladım. Zaten herhangi bir ana akım müzik platformu ya da sosyal medya araçlarından karşınıza çıkması çok da mümkün olan bir isim değil. Günümüzde bu tarz platformlar (KEXP vb. yerleri tenzih ederim) size kaliteli/farklı/özgün olanı sunmak gibi bir kaygı gözetmedikleri için sadece daha fazla tüketeceğinizi tahmin ettikleri ürünleri önünüze sunuyorlar. Biz de haliyle bize sunulanlar arasında tercih yapıyoruz ve kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Fakat bu süreçte ne kadar tekdüzeleştirildiğimizi unutabiliyoruz. Açıkçası Büşra'yı dinledikten sonra dinlediğim pek çok müziği sorgulamam gerekti. Çünkü hem tekniği hem de dolu dolu hissiyatı ile Büşra'nın eserleri, dinlediğim pek çok müzikten kaliteli geldi bana.
"Quality over quantity" mi dersiniz, "kemiyetin keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yoktur" mu dersiniz bilemem; ama bahsedeceğimiz hastalık genel olarak bu cümlelerin tersinin toplum alışkanlığı haline gelmesi. İnsanların kendi hissiyatlarını en kaliteli şekilde ifade etme çabasından vazgeçip "nasıl en büyük kitleye ulaşabilirim" kaygısını öncemelesi ile başlayan bir sorun bu. Sadece müzikte değil her alanda karşımıza çıkan ve gerçekten kaliteyi önceleyen insanlara ızdırap yaşatan bir durum bu. Çünkü kitleleri önemseyen çoğunluk arttıkça, ifade biçimini geliştirmeye çalışan kişilerin eserleri, bir şekilde büyük kitleye ulaşmanın hilesini bulmuş algoritmaların karşısında zayıf kalıyor. Bu da gün geçtikçe kaliteye verilen önemin azalıp reklama ve gösterişe verilen önemin artmasına yol açan bir durum oluyor.
"Her çok bilinen iş kalitesizdir" veya "asla kitlelere ulaşmak gibi bir hedefiniz olmasın" gibi bir fikri savunmuyorum. Sadece çoğunluğa ulaşma fikrinin ikinci planda kalması gereken, kişinin kalite ve özgünlük anlamında tatmini yakaladıktan sonra düşünmesi gereken şeyler olduğunu savunuyorum.
Bununla birlikte bizi daha da çok ilgilendiren bir hususa değinmekte yarar var. Arz talep dengesinin olduğu bir dünyada tüketiciler olarak kendimizi ne kadar sorguladığımız çok önemli. Yani çalma listelerimizi açtığımızda eserlerin kaçını kaliteye önem vererek, kaçını anı değerlendirmek/geçiştirmek amacıyla seçtiğimizi değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü bizim seçimlerimiz kaliteye önem veren seçimler olmadığı müddetçe müzik piyasası da mecburen anlık zevklere hitap eden eserleri öncelemek zorunda kalacaktır. Burada genellikle sadece üreticiler suçlandığı için özeleştiri anlamında bu paragrafı da yazmayı gerekli gördüm.
Eserimize dönecek olursak; Falâd, Büşra'nın pek çok eseri arasından kendini öne atan çok çok dengeli ve titiz bir çalışma olmuş. Parçadaki naiflik ve güç dengesi son saniyeler dışında çok iyi korunarak hem çok derin ve güçlü manalar hem de kırılmaya çok müsait bazı ince gerçekler birlikte ifade edilmiş gibi. Kainatta celâl ve cemâl dengesinden doğan kemâlâtın izlerini bu parçada görmek nisbeten mümkün. Bu durum, genellikle tek duygu temelinde giden müziklere güzel bir eleştiri niteliğinde olmuş. İnsanı sadece hüzünlendirmek ya da sadece sevindirmek de bir sanatsal başarıdır elbet ama her ikisini harmanlayıp hayattaki bu iç içe dengeyi bu kadar güzel yansıtabilmek bunun çok daha üzerinde bir başarı bana göre.
Bu parçayı dinledikten sonra uzunca bir süre Falâd kelimesinin anlamını merak ettim. Ne kadar uğraştıysam da ne yazık ki bir mana karşılığını bulamadım. Daha sonra Büşra'nın bir yabancı Instagram kanalında yaptığı canlı yayında bu kelimenin Fa, La ve Do notalarını birleştirerek oluşturduğu bir kelime olduğunu öğrendim. Bu kadar anlam yüklediğim bir eserin böyle bir isme sahip olması beni ziyadesiyle şaşırttı tabi.
Parçanın hissiyatından ve isminden bahsettiğimize göre biraz da piyano tekniğine değinmezsek çok ayıp etmiş oluruz. Büşra ile ilgili araştırdıkça, piyano konusunda aslında ne kadar iyi bir temele sahip olduğunu ve hâlâ bu temelin üzerine güzel bir bina inşa etmek için bu işin mimarları tabir edebileceğimiz müzisyenlerle çalıştığını öğrendim. Bu seviyede birinin hâlâ kendini geliştirme çabasında olmasını ne kadar takdir etsem de az. Zira normalde Büşra'nın yarısı kadar enstrümanında kendini geliştirmemiş kişiler rahatlıkla bir Youtube hesabı açıp popüler parçaların uyarlamalarını yaparak Büşra'dan çok daha fazla takipçiye sahip olabilirler. Büşra ise yazının başlarında değindiğim, müzikal derinliğe ulaşma ve kendisini en iyi şekilde ifade etme becerisini edinme konusunu öncelemiş gibi görünüyor. Tabii ki niyet ölçerim olmadığı için ne düşündüğünü bilmem mümkün değil fakat en azından benim hislerim bu yönde. Kendisine çıkmış olduğu bu yolculukta başarılar ve kolaylıklar diliyorum.
Parça ile ilgili olumsuz olarak söylenebilecek çok fazla husus yok. Zaten bu tarz, tek enstrümanla icra edilen eserleri, icra tekniği bakımından kötü olmadığı sürece eleştirecek nokta bulmak biraz güç oluyor. Geriye kalan eleştiriler subjektif hissiyat eleştirileri oluyor. Benim subjektif yaklaşımıma göre de parçanın sonlarına doğru dengesinin biraz bozularak hissiyatını kaybetmesi durumu var ama bu çok küçük bir eleştiri.
Tüm bunlarla birlikte Büşra gibi bir sanatçıyı ileride bir orkestra ile birlikte çalarken görmeyi de çok isterim açıkçası. İfade edebildiği tüm bu manalar profesyonel bir ekiple de harmanlanırsa ortaya bambaşka tatların çıkacağına şüphe yok.
Yazımı noktalarken Büşra'ya teşekkürlerimi ve saygılarımı iletiyorum. Sağlıcakla ve huzurla kalın.
Comments